80 – ABESE SÛRESİ
Mekke’de nâzil olan bu sûre 42 ayettir. Adını ilk ayetinde geçen kelimeden almıştır. Sûrenin baş tarafı, Allah’ın dininin tebliğinde bütün insanların eşit konumda olduğunu ve tebliğin bazı prensiplerini vurgular. İkinci kısmı ise Allah Teâlânın üstün kudret ve hikmetinin bazı eserleri üzerinde insanları düşünmeye dâvet eder.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1-2 – Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü.
Hz. Aişe’den (r.a.) şöyle dediği nakledilmiştir: “Abese diye başlayan ayetler, âma olan İbn Ümmi Mektum hakkında indi. O Resûlullah’a (a.s.m.) gelip: “Beni irşad et” deyip duruyordu. Hz. Peygamberin yanında ise müşriklerin ileri gelenlerinden birisi vardı. O böyle derken Resulullah âmadan yüzünü çevirip diğerine döndü ve:
‘Ne dersin, sana söylediğim sözlerde, sence mahzurlu bir taraf var mı? deyince o da: ‘Hayır, (böyle bir şey yok)’ dedi. İşte bu sûre, bu vesile ile indirildi.”
Bu rivayeti kitabına alan Tirmizî, senedi yönünden bu hadisin “garîb” olduğunu söyler. Ayrıca Hz. Âişe’den olmaksızın başka bir rivayete de yer verir. Kütüb-i Sitte’den Tirmizî dışında bu rivayeti nakleden muhaddis yoktur. Fakat müfessirler, bu rivayete dayanarak, bu âyetlerin nüzul sebebinin, bu hadise olduğunu yazarlar. Abese sûresinin baş tarafındaki âyetler başka türlü tefsire de müsaittir. Fakat nüzul sebebi bu hadise olsa ve âyetler buna göre tefsir edilse dahi, burada Hz. Peygamber (a.s.)’a itab edildiğini söylemek doğru olmaz. Zira Hz. Peygamber görevi olan tebliğ işini yapmaktadır. Gelen kişi, sözün arasına girmekle âdaba aykırı davranmıştır. Peygamberimizin işine müdahale ederek, görgü kuralına aykırılığın ötesinde masiyet bile işlediği söylenebilir. Hz. Peygamber, onu azarlamamış, sadece can sıkıcı bir iş yaptığını yüz ifadesiyle belirtmiştir. Dolayısıyla burada itap için hiçbir sebep yoktur.
3-4 – Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?
5-6 – Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun.
7 – Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun arınmamasından sana ne!
8-10 – Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun.
11 – Hayır! Öyle yapma! Çünkü o ayetler öğüttür, uyarıdır.
12 – Artık isteyen ders alır.
Bu ayetler, insanları hakka dâvet edenlerle ilgili önemli irşadlar ihtiva etmektedir. Maksat, kim olursa olsun faydalanmasını sağlamaktır. İştiyakla gelene değer verip anlatmalı. Fakat usulüne uygun hikmet ve güzel öğütle yapılan dâvetlere rağmen kaskatı durup hidâyetten ısrarla uzak duranların peşinde koşmaya gerek yoktur.
13 –16 – O ayetler şerefli, yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.
17 – Kahrolası kâfir insan, ne nankördür o!
18-22 – Yaratan onu hangi şeyden yarattı?
Bir meni damlasından yarattı.
Yarattı ve güzel bir biçim verdi.
Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.
En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar.
Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.
23 – Hayır! İnsan, Allah’ın buyruğunu lâyıkıyla yerine getirmedi.
24-31 – Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.
Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük,
Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.
32 – Bütün bunları sizin ve davarlarınızın faydalanması için yaptık.
33 – Ama vakti gelip de o kulakları patlatan dehşetli gün geldiği zaman,
34-36 – İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.
37 – O gün onlardan her birinin başından aşkın derdi ve tasası vardır.
38 – Yüzler vardır o gün pırıl pırıldır.
39 – Güleçtir, sevinç doludur.
40 – Yüzler de vardır toza toprağa bulanmış,
41 – Üstünü karanlık kaplamıştır.
42 – İşte bunlar kâfir, günaha dadanan, haktan sapan kimselerdir!
bazı prensiplerini vurgular. İkinci kısmı ise Allah Teâlânın üstün kudret ve hikmetinin bazı eserleri üzerinde insanları düşünmeye dâvet eder.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1-2 – Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü.
Hz. Aişe’den (r.a.) şöyle dediği nakledilmiştir: “Abese diye başlayan ayetler, âma olan İbn Ümmi Mektum hakkında indi. O Resûlullah’a (a.s.m.) gelip: “Beni irşad et” deyip duruyordu. Hz. Peygamberin yanında ise müşriklerin ileri gelenlerinden birisi vardı. O böyle derken Resulullah âmadan yüzünü çevirip diğerine döndü ve:
‘Ne dersin, sana söylediğim sözlerde, sence mahzurlu bir taraf var mı? deyince o da: ‘Hayır, (böyle bir şey yok)’ dedi. İşte bu sûre, bu vesile ile indirildi.”
Bu rivayeti kitabına alan Tirmizî, senedi yönünden bu hadisin “garîb” olduğunu söyler. Ayrıca Hz. Âişe’den olmaksızın başka bir rivayete de yer verir. Kütüb-i Sitte’den Tirmizî dışında bu rivayeti nakleden muhaddis yoktur. Fakat müfessirler, bu rivayete dayanarak, bu âyetlerin nüzul sebebinin, bu hadise olduğunu yazarlar. Abese sûresinin baş tarafındaki âyetler başka türlü tefsire de müsaittir. Fakat nüzul sebebi bu hadise olsa ve âyetler buna göre tefsir edilse dahi, burada Hz. Peygamber (a.s.)’a itab edildiğini söylemek doğru olmaz. Zira Hz. Peygamber görevi olan tebliğ işini yapmaktadır. Gelen kişi, sözün arasına girmekle âdaba aykırı davranmıştır. Peygamberimizin işine müdahale ederek, görgü kuralına aykırılığın ötesinde masiyet bile işlediği söylenebilir. Hz. Peygamber, onu azarlamamış, sadece can sıkıcı bir iş yaptığını yüz ifadesiyle belirtmiştir. Dolayısıyla burada itap için hiçbir sebep yoktur.
3-4 – Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?
5-6 – Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun.
7 – Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun arınmamasından sana ne!
8-10 – Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun.
11 – Hayır! Öyle yapma! Çünkü o ayetler öğüttür, uyarıdır.
12 – Artık isteyen ders alır.
Bu ayetler, insanları hakka dâvet edenlerle ilgili önemli irşadlar ihtiva etmektedir. Maksat, kim olursa olsun faydalanmasını sağlamaktır. İştiyakla gelene değer verip anlatmalı. Fakat usulüne uygun hikmet ve güzel öğütle yapılan dâvetlere rağmen kaskatı durup hidâyetten ısrarla uzak duranların peşinde koşmaya gerek yoktur.
13 –16 – O ayetler şerefli, yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.
17 – Kahrolası kâfir insan, ne nankördür o!
18-22 – Yaratan onu hangi şeyden yarattı?
Bir meni damlasından yarattı.
Yarattı ve güzel bir biçim verdi.
Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.
En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar.
Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.
23 – Hayır! İnsan, Allah’ın buyruğunu lâyıkıyla yerine getirmedi.
24-31 – Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.
Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük,
Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.
32 – Bütün bunları sizin ve davarlarınızın faydalanması için yaptık.
33 – Ama vakti gelip de o kulakları patlatan dehşetli gün geldiği zaman,
34-36 – İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.
37 – O gün onlardan her birinin başından aşkın derdi ve tasası vardır.
38 – Yüzler vardır o gün pırıl pırıldır.
39 – Güleçtir, sevinç doludur.
40 – Yüzler de vardır toza toprağa bulanmış,
41 – Üstünü karanlık kaplamıştır.
42 – İşte bunlar kâfir, günaha dadanan, haktan sapan kimselerdir!